hesabın var mı? giriş yap

  • "<3" şeklinin ne olduğunu çok uzun bir süre anlayamadım ben, "taşak mı acaba" diye düşündüğüm bile oldu.

  • sevgilisinden yeni ayrılan bir kız arkadaş:

    " bööle de açaydım bacaklarımı, gitme diyeydim !!!! "

  • -ya sen google musun?
    -neden?
    -aradığım tüm cevaplar sende de.

    (bkz: ba dum tsss)

    -ilk karıma çok benziyorsun.
    -kaç kere evlendin ki?
    -hiç!

    (bkz: ba dum tsss)

    -ikizin var mı?
    -yoo neden?
    -o halde dünyadaki en güzel kadın olmalısın.

    (bkz: ba dum tsss)

    -neyin 42 tane dişi var ve hulk'u zapt edebilir?
    -neyinmiş?
    -fermuarımın!

    (bkz: ba dum tsss)

    -hayatın nasıl?
    -iyidir, seninki?
    -ona bakıyorum şuan!

    (bkz: ba dum tsss)

    -adın katrina mı?
    -yoo neden?
    -çünkü beni kasırga gibi vurdun bebeğim!

    (bkz: ba dum tsss)

    -pardon da bana bir içki borçlusun.
    -o neden?
    -çünkü seni ilk gördüğümde benimkini üstüme döktüm!

    (bkz: ba dum tsss)

    -bir yol tarifi alabilir miyim?
    -nereye?
    -kalbine!

    (bkz: ba dum tsss)

    -telefonumda bir sorun var ya!
    -nedir?
    -içinde senin numaran yok!

    (bkz: ba dum tsss)

    -merhaba nasılsın?
    -güzel.
    -nasıl göründüğünü sormadım!

    (bkz: ba dum tsss)

    -biraz bozuk para verir misin?
    -neden?
    -annemi arayıp hayatımın kadınını buldum diyeceğim de!

    (bkz: ba dum tsss)

    -pardon benimle mi konuşuyordunuz?
    -yoo.
    -e başlayın o zaman!

    (bkz: ba dum tsss)

    -off dişim ağrıyor!
    -neden?
    -çünkü çok şekersin!

    (bkz: ba dum tsss)

  • japon balığıyla birlikte, ona sarılarak uyumak isteyen salak bi kızım var benim.
    ben doğurdum onu, ehe ehe..

  • hayatta kalanlara çok odaklanıp, başarısız olanların neden başarısız olduklarını gözardı etmek. insanoğlunun doğru düzgün istatistik bilmemesinden kaynaklanan bir akıl yürütme/mantık hatası.

    mesela, şöyle bir örneği var: ikinci dünya savaşı sırasında bomba uçaklarımız düşmesin diye uğraşan amerikan hava kuvvetleri, operasyonlardan başarılı dönen uçaklara bakıyorlar ve mermi deliklerinin en çok kanatlarda, gövdede ve kuyruk kısmında olduğunu görüyorlar ve hemen sazan gibi atlayıp, heh uçaklarımız en çok buralardan vuruluyormuş öyleyse buraları zırhlandıralım diyorlar. fakat o sıralarda amerikan savaş matematiği departmanında* çalışmakta olan ünlü matematikçi abraham wald, "efendiler durun, bunlar zaten sağ salim dönen uçaklar bunlar vurulmuş dönmüşler, sorunun nerede olduğunu görmek için esas düşen uçaklara bakmak gerekir" demiş ve günü kurtarmıştır.

    ben örneği buradan aldım, burda konu daha detaylıca işlenmiş.

  • eve gidince ara diyen bi arkadaşım vardı. asla yapmam ama ilk kez eve gidince aradım. telefonu kapalıydı (saat 23 suları). ertesi gün akşamüstü beni aramışsın diye aradı geri. eve geldim dedim. daha yeni mi dedi. hee dedim kapattım.

  • sevgiliye kapiyi kapatma sansi vermek istemiyor da olabilir. ben o kadar parayi sen kapiyi carpasin diye vermedim zalımın kızı.

  • 7000 entry sahibi, 600+ karması olan celebrity sözlük yazarlarının dahi başlık içinde ara butonunu kullanmaması, bu sebeple sözlüğün en popüler başlıklarının anasının sikilmesi. aferin valla, debe'ye de girmiş. bu başlığın 5 sene sonraki halini düşünemiyorum. penguenler ve gamzeler sevsin sizi!

    #21303865 / 26 aralık 2010 / tam 51 kez favorilenmiş bu entry. hatta başlığı şükela modunda incelediğinde dahi ilk sayfalarda çıkıyor. yapman gereken tek şey başlık içinde "gamzedeyim" kelimesini aramak.

    #30464433 / 5 ekim 2012 / bu arkadaş da aramaya inanmamış. bire bir aynı temalı 2. entry.

    #32154294 / 13 şubat 2013 / bu arkadaş da aramaya inanmamış. belki de bilmiyor, yol gösteren olmamış.

    #48406062 / 14 ocak 2015 / ve fakat sen diazepam'sın yahu, büyük düşün biraz! sen nasıl aramazsın arkadaş? yazık, bu sözlüğün ruhuna fatiha okuruz bir müddet sonra..

  • program öncesi anketleriyle hafızalara kazınmış program. nba'i her gece açıp izleyen biri değilim, anca play-off'larda düzenli olarak izliyorum o da eğer ertesi gün önemli bir işim falan yoksa. ama takip etmeyi seviyorum, haberlerine bakıyorum, kim ne yapmış ne etmiş öğrenmeyi seviyorum. bu bilgilerin hepsini, kaan kural'ın her hafta değişik değişik nba takımlarının t-shirt'lerini giyip anlatmasını daha çok seviyordum. aynı ekip olarak dönse negzel olur.

  • babamın doğum gününü kutladım. bana "benim doğum günüm 3 gün önceydi oğlum" dedi. başta "nasıl unuturum ya" diye o kadar utandım ki. ama sonradan fark ettim. babam 21 temmuz'da doğmuştu, ben 18 temmuz'da. adamdaki zarafet dolu cevaba bak.

  • tüm tarihi bir düşünün. medeniyetler kurulup yıkılıyor, şehirler kurulup yıkılıyor, insanlar ölüyor. büyük savaşlar, soykırımlar, antlaşmalar yapılıyor. devrimler, revizyonlar, politik atışmalar oluyor. ateş, yazı, barut, biyolojik savaş bulunuyor. birileri sinemayı, müziği keşfediyor, at yerine tren ve daha sonra araba ve uçak kullanılmaya başlanıyor. inşa edilen saraylarda soylular yaşıyor, askerler yaşıyor ve ölüyor.

    sonra sen doğuyorsun...

    ve çirkinsin....

    sırf bu yüzden istenmiyorsun, reddediliyor ve bir de üzerine dalga geçiliyorsun. zaten toplasan bu koca devran üzerine yaşayacağın yıl sayısı olsa olsa 85 ve mutlu olamıyorsun. çünkü çirkinsin. istediğin kişiyi sevemiyorsun, istediğine açılamıyorsun, hadi bir şansını denedin, hep karşı tarafın eski sevgilisini dinliyorsun, çünkü çirkinsin....

    sonra ölüyorsun. medeniyetler kurulup yıkılıyor, şehirler kurulup yıkılıyor, insanlar ölüyor. büyük savaşlar, soykırımlar, antlaşmalar yapılıyor. devrimler, revizyonlar, politik atışmalar oluyor. bilinmedik mikroplar, adı sanı duyulmadık silahlar peydah oluyor. birileri yeniden sinemayı ve müziği keşfediyor, uçak yerine yer altı trenler, ve uzay turizmi ortaya çıkıyor. inşa edilen gökdelenlerde zenginler yaşıyor.

    senin mezar taşın toprağın altında kalıp artık arkeolojik bir değer kazanıyor.

    oysa ki sen çirkindin. istediğin gibi yaşayamadın, istediğini sevemedin. bu koca devranda ne para ne de pul, sadece birini sevmek istedin, onu da yapamadın. toz zerresi bile değilsin.

    zaten 80 sene yaşayacaksın, onda da çirkinsin.

  • yaklaşık 20 yaşıma kadar hayat kalitemi ciddi derecede düşürmüş, aşmak için çok çetin mücadeleler verdiğim ve azalarak neredeyse yok kerteye ermiş fobik düzeyde kağıttan tiksinme hali. üstelik okumayı çok seven bir çocuk olarak, adeta allahın cezası gibi bir şeydi benim için. düşünsenize, kağıt hayatımızın her anında var, çocuksunuz okula gidiyorsunuz ve kağıttan tiksiniyorsunuz. aklınızda canlanmıyordur bile muhtemelen.

    tiksinme halini şöyle tarif edeyim, bulunduğum ortamda görünürde bir kağıt olması bile beni huylandırmaya başlardı, hele gazete kağıdı ve eskiden çokça bulunan saman kağıtları kusmayı tetikleyecek kadar öğürme yaratırdı. bulunduğum odada böyle şeyler görünür olmasa bile bulunamazdı. evimize benden sebep gazete hiçbir zaman girmedi. aslında bilinçli ebevenylere sahip olduğum halde bunun fobik ve belki de tedavi görmesi gereken bir rahatsızlık olduğunu düşünülmesi gerekirken böyle bir şeyin varlığı hiç akla gelmediğinden "bizim çocuğun tuhaflığı" kategorisinden hayatımın bir parçası olarak kabullenmek ve yaşamak zorunda kaldım. işin doğrusu "papirofobi" adında bir rahatsızlık olduğunu ben dahi artık başa çıkabilir zamanlarıma geldikten çok sonraları tesadüf eseri internetten öğrendim. kağıttan tiksinmek nedir? düşününce bana bile hala tuhaf gelir.

    bu problemin temelinde tüylü yüzeyi olan selüloz parçaları olduğunu düşünüyorum. örneğin kuşe kağıtla bir alıp veremediğim yoktu ancak hamur kalitesi düştükçe yaşadığım katlanılmaz rahatsızlık da o derecede artıyordu. okul çağlarında defter ve kitaplarımı bir kova suya sokar güneşte kuruttuktan sonra yılboyu kullanabilirdim mesela. katır kutur olan o sayfalar benim için "dokunulabilir" hâle gelirdi. matbaan çıkmış, sayfaları kırışmamış çarşaf gibi kağıtlar berbat bir şeydi benim için. kağıda dokunmak zorunda olduğum zamanlarda ellerim ebiş cübüş olur, ağzımdan salyalarım akardı. .. üff düşünürken bile içim şişti. en korkuncu tüm yüzeyi boyayla kaplı gazete kağıtlarıydı benim için. işte onun kokusunu alacak kadar yakınımda olmasına, ya da görünür bir yerde bulunması hala rahatsız eder ama neyseki dokunabiliyorum(mecburiyse) artık. (dokunmak dediysem ağzımın kamaşması ve sulanmasını engelleyemem, zorlayıcı bir deneyim.)

    bu problem yüzünden henüz ilkokul 1.sınıftan itibaren okuldan kaçmaya başladım. defalarca kez okula gitmek istemediğimi, her yerde kağıt olduğu için buna dayanamadığım için isyan ettiğim zamanları gayet net hatırlıyorum. evet belli ki belirgin bir problem var ama hiç anlaşılamamış. 90'lı yıllarda hayatımızda internet yoktu ve böyle tuhaflıkları anlamak ya da araştırmak diye bir şey yokmuş sanırım. şimdi düşününce başka bir şeyi fark ediyorum. belki de bu rahatsızlığın adı konsaydı ve hem ailem ve çevrem tarafından isimlendirilseydi belki de hiç geçmeyecek, benim için kemikleşen bir gerçeklik haline gelecekti. ismini koyamamak ona bir vücud kazandırmamak belki de beni kurtaran şey olmuştur...

    o zamanlar kağıtlara dokunmadan evvel parmak uçlarımı tükürükle ıslatırdım, kedi gibi ellerimi yalaya yalaya dokunurdum kağıda. iyiki geçmiş şimdi hatırlayınca ne kadar zor günlerden geçtiğimi fark ettim. gün içinde özellikle okulda sürekli ve her yerde kağıt olmasının kasması bir noktadan sonra beynimde bir uyuşma yaratırdı. bunları okuyan birisine ne kadar tuhaf ve anlamsız geldiğini biliyorum. korkunç bir şey. sebebiyle ilgili daha sonra yaptığım araştırmalarda net bir şey bulamadım. sadece bir fikre göre, çocuklukta oluşan "diş çürüğü"nün buna sebep olabileceğiyle ilgili bir şeyler okuduğumu hatırlıyorum. ne alakası var bir fikrim yok. fakat ağız sulanması ve tiksinçlik içerisindeyken ağzından salyalarının akması ile örtüşen bir tarafı olabilir. hayatımda rastladığım bir başka ben gibi birisi daha olmadığı için gözlemleme yada inceleme fırsatım da olmadı tabii..

    nasıl yendiğim kısmına da değinip sonlandırmak istiyorum. 16-17 yaşlarımdayken hayatın bu şekilde katlanılmaz ve çekilmez olduğuna kesin kanaat getirdim ve büyük bir motivasyonla bununla savaşmaya karar verdim. ama gerçekten savaşmak ve birbirimize kafa göz girmekten bahsediyorum. önce ağzıma toplar yapıp gazete tomarları sokuşturdum şiddetli şekilde kusmama sebep oldu tabi. bunu yapmaya devam ettim, korkunçtu, kendime yaptığım bu işkence faslını geçtikten sonra yatağıma gazete kağıtlarıyla kapladım ve o şekilde uyudum (uyudum dedimse.) sanırım bu korkunç deneyim benim için kırılma anı olmuştu. sabah uyanır uyanmaz bir şey değişmiş olmasa da (şuan %95 arınımış haldeyim) o işkencelerden sonra hafiflemeye ve bugün ki halime geldiğimi biliyorum.

    bu talihsizlikle sınanan kimsesizlere geçmiş olsun dileklerimi gönderiyorum. derdinizi anca ben anlarım.

  • olmamıştır mesela. evet tıp çok ilerledi ama hala ne kadar para dökseniz de sonuç vermeyen kısırlık vakaları var. bu kimsenin seçimi değil.

    veya başka bir hastalığı vardır, kaza geçirmiştir, çocuk yapamadan eşini kaybetmiştir, baskasından çocuk istemiyordur falan....uzar gider bu liste.

    varoluş görevimiz çocuk yapmak değil, öncelikle insan olmak. aramızdan bazıları çocuk yapmasa da dünya başının çaresine bakar, rahat olun siz. daha bugün 3 yaşında bir yavrumuzun ölüm haberiyle yüreğimiz dağlandı, demek istediğim herkes aynı standart hayatı yaşamıyor bu dünyada.

    bir de son olarak, hayat kısa falan derler ama, hayat aslında ettiğiniz büyük lafları size yedirecek kadar uzun. umarım böyle bir şey olmaz tabi.