1145 entry daha
  • memleketim.

    yeni haline alışması ve görmeyene bu yıkılmış halinin anlatılabilmesi mümkün olmayan memleketim.

    bu mevsimde kolonya kokusu aldığımız sokaklarında artık sadece toz soluyabildiğimiz, baharın yeşilinin yerini yıkıntıların arasından çıkan grinin ve kahverenginin aldığı memleketim.

    anılarımızın olduğu binaların yerini enkaz tarlalarının aldığı, arada ayakta kalmış tek tük hasarlı binanın ise kaderini beklemeye devam ettiği yaralı memleketim.

    yeni halinin aynı anda birkaç duyguyu insana hissettirdiği memleketim. bir yandan yıkılmış olana bakıp üzülürken bir yandan da en ufak bir umut verici haberle tekrar kendinizi toparlıyorsunuz. eskiden kalan bir tadı, bir kokuyu yakalıyorsunuz yıkık dökük bir sokaktan geçerken, içinize akan göz yaşına fren yapıyor o anlık tanıdık olma hissi. bir konteyner dönercisinin tozlu bahçesinde aldığınız lokma sizi fırlatıp atıyor saray caddesindeki bir bahar akşamına, elinizi uzatınca dokunacak kadar yakın ama artık tekrarlanması imkansız olan bir akşama. sıradan, ve sıradan olduğu için aslında ne kadar kıymetli olduğunu bilemediğimiz bir akşama.

    şehri terk etmek için her türlü imkana sahip olduğu halde toz ve asbest dolu havasına, keyfine göre gidip gelen elektriğe-internete, her yağmurda su basan ve artık neredeyse düz yeri kalmamış yollarına rağmen sabırla işine ve okuluna gidip gelenlerin inadıyla direnmeye çalışan memleketim (yanlış anlama olmasın, ben bu inatçı ekipten değilim, yaklaşık 10 yıldır antakya dışında yaşıyorum, ama ailemin geri kalanı her gün orada bu mücadeleyi veriyor) bir yandan koca bir belirsizlik önünüzde beklerken, bir yandan da var gücünüzle tutunmaya çalışıyorsunuz ne zaman geleceği şimdilik meçhul olan geleceğe.

    tutunmak için eski alışkanlıklarınızı yeniden canlandırmaya çalışıyorsunuz, ama maalesef artık o eski tadın olmadığını fark ediyorsunuz. ve anlıyorsunuz ki bundan sonrası asla eskisi gibi olmayacak, bu gerçek -her ne kadar zaman zaman kendisinden kaçmaya çalışsak da- suratımızda yumruk gibi patlıyor. her zaman gittiğiniz piknik yerine giderken deprem kendisini yol boyunca sık sık hatırlatıyor. mekan eski kalabalığa sahip değil. zaten bazılarını tanıdığınız, bazılarına da göz aşinalığınız olan müdavimlerin bir kısmı da artık aramızda değil. evet, mangal var, meze var, rakı var, ama masadakilerin eski neşesi, gözlerinin parlaklığı yok. keyifle başlayan sohbet illa bir yerde depreme geliyor. kaybedilenler hala aramızda, hala soframızdalar. anılar artık eğlenmekten çok kayıpları inkar etmek veya hafızayı canlı tutmak için var, her bir anının içinde artık göremediğimiz ve silinmesini istemediğimiz yüzler, sesler var çünkü. eskiden kahkahalarla devam edip biten gece, artık herkesin kaçamak şekilde kendi köşesinde burnunu çekip kızaran gözünü diğerlerinden saklamaya çalışmasıyla bitiyor.

    antakya; doğduğum, büyüdüğüm, beni ben yapan memleketim. her ne kadar doğup büyüdüğüm ev ayakta olmasa da, ve hatta evin yolunu yıkıntılardan tanıyamasam da, o yıkıntının verdiği aidiyeti dünyanın başka hiçbir yerinin veremediği canım memleketim. bir gün yenilenmiş bir şekilde ayağa kalkacak, yeniden anılarımıza ev sahipliği yapacak, gurbetteki evlatlarına bir gün kavuşabilmenin hayallerini kurdurmaya devam edecek olan memleketim, evim.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap